29 Ekim 2008 Çarşamba

Laledan Ege’yi İstanbul’a taşıdı!

Laledan Restaurant sonbahar-kış için menüsünü yenileyip Ege’yi İstanbul’a taşıdı! Boğaz’ın hemen kıyısında, yemyeşil bahçe içindeki Laledan Restaurant’da artık Ege’nin en güzel mezeleri İstanbulluların hizmetinde. Başka restoranlarda kolay kolay bulamayacağınız, taptaze, birbirinden lezzetli 40 çeşit meze, üstüne denizden yeni çıkmış, günlük 15 çeşitten arzu ettiğiniz balık, 22 çeşit rakı ve nefis tatlılar...

Menüdeki mezelerin en büyük özelliği hepsinin günlük yapılması ve taze tüketilmesi. Tıpkı Ege kıyı restoranlarındaki gibi mezeler bitince devamı yok çünkü yapımlarında kullanılan malzemelerin % 80’i Ayvalık ve İzmir yöresinden günlük olarak geliyor, o gün yapılıyor ve akşama tükeniyor! Çırağan Palace Kempinski yiyecek-içecek ekibinin Ayvalık ve yöresine yaptığı tadım seyahatlerinden sonra titizlikle oluşturulan yeni menünün hedefi oralarda yediğiniz mezeleri aynı koşullar ve aynı lezzette sunmak…

Neler yiyeceksiniz?

Soğuk mezelerden mesela lakerda, zeytinyağlı ringa turşusu, kabak çiçeği dolması, karides salatası, zeytinyağlı enginar, ahtapot salatası, deniz börülcesi; sıcak mezelerden dilerseniz Ayvalık kelle peyniri tava, kidonya (büyük kum midyesi) kaşar peyniri ile, kekikle marine edilmiş ızgara kalamar, tavada papalina balığı, tereyağda taze kalamar yumurtası ıhlamur sos ile… Ana yemek olarak tava, ızgara ve buğulama olarak servis edilebilen 15 çeşit balık ve istakoz; üstüne de vişne reçelli ve çam fıstıklı lor peyniri tatlısı, güveçte sıcak helva ya da baklava ve puding çeşitlerinden oluşan Türk tatlı tabağı gibi harika tatlılar…

Golf tutkunları Bodrum Ege Kupası için yarışacak

Golf tutkunu dünya jet sosyetesini Bodrum’a çekmeyi hedefleyen Kempinski Hotel Barbaros Bay ve KREA Gayrimenkul, beldenin ilk 18 delikli golf sahası Vita Park Golf Resort’ta, Ege’nin ilk golf turnuvasını düzenliyor.

Kempinski Hotel Barbaros Bay Bodrum, 15-16 Kasım tarihlerinde KREA Gayrimenkul işbirliğinde Bodrum’da benzersiz bir golf turnuvası düzenleyecek.

Bodrum’da golfü sevdirmek ve yaymak amacıyla yola çıkan Kempinski Hotel Barbaros Bay, Türkiye Golf Federasyonu’nun da desteklediği gözde bir golf turnuvası olmaya aday “Kempinski Bodrum Ege Kupası” için yarışacak adaylarını dört gözle bekliyor.



Bodrum’un her mevsim golf oynamaya elverişli atmosferinden faydalanmak isteyen Kempinski Hotel Barbaros Bay Bodrum, bir ilke imza atarak 15-16 Kasım tarihlerinde KREA Gayrimenkul işbirliğinde bir golf turnuvası düzenliyor. Bodrum’a ve Bodrum’u seven golf tutkunlarına bir ilki yaşatacak olan Kempinski Hotel Barbaros Bay ve Krea Gayrimenkul, düzenleyecekleri bu golf turnuvasını her yıl geleneksel hale getirmek istiyorlar..

Swing Doktoru Bodrum’da…

Bodrum’da düzenlenecek ilk golf turnuvasında, golfseverleri bir de sürpriz bekliyor. Dünyanın en iyi 50 golf antrenörü ve golf turnuva koçu arasında gösterilen; “Golf’de Swing Hareketinin Kanunu” kitabıyla tanınan “Swing Doktoru” Mike Adams turnuva esnasında orada bulunacak.

Konuklarına ‘4 mevsim Bodrum’u doyasıya yaşatmayı amaçlayan Kempinski Hotel Barbaros Bay, Bodrum’da yepyeni bir turnuva ile çok ses getireceğinin sinyallerini vermeye başladı bile.

Editöre not:
Kempinski Hotel Barbaros Bay, Bodrum’un el değmemiş koylarından birisi olan Yalıçiftlik’te benzersiz bir Ege Denizi manzarasının eşlik ettiği konfor odaklı mekânlarında sunduğu kaliteli hizmet anlayışıyla misafirlerini ağırlıyor. Yalnız, ailece ya da arkadaşlarıyla özel vakit geçirmek isteyenler için farklı oda alternatifleri sunan Kempinski Hotel Barbaros Bay’de 148 oda, 11 junior süit ve 12 tek odalı süitin yanı sıra iki adet kral dairesi bulunuyor. Kempinski Hotel Barbaros Bay’in keyfini çıkartmak isteyenler 0252 311 03 03 numaralı telefondan ve www.kempinski-bodrum.com web adresinden rezervasyon yaptırabiliyor.

27 Eylül 2008 Cumartesi

TUROB'un Akgün Hotel'deki iftar yemeği turizmcileri buluşturdu



İstanbul Akgün Hotel'de TUROB'un geleneksel iftar yemeğinde konuşma yapan TUROB Başkanı Timur Bayındır, yıl sonunda İstanbul'da 8 milyon, ülke genelinde ise 25 milyonu geçen turisti ağırlayacaklarını söyledi.


Turizmden Sorumlu İstanbul Vali Yardımcısı Feyzullah Özcan, İstanbul İl Kültür Turizm Müdürü Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Turizm Atölyesi Başkanı Tülin Ersöz ve çok sayıda turizmcinin katıldığı iftar yemeğinde bir konuşma yapan TUROB Başkanı Timur Bayındır, "Başarılı bir yıl geçiriyoruz. İstanbul'a, ilk 8 ayda gelen turist sayısı, yüzde 12 artış gösterdi. 2008 sonu itibariyle turist sayısının, İstanbul'da 8 milyon, ülke genelinde ise 25 milyonu geçeceğini umut ediyoruz. Turist sayısındaki artışa paralel olarak, turizm gelirlerinin de arttığına dikkat çeken Bayındır, “Merkez Bankası tarafından açıklana ödemeler dengesi verilerine göre 2008’in ilk 7 ayında, tahmini turizm geliri, bir önceki yılın aynı dönemine göre, yüzde 23.7’lik bir artış göstererek 10 milyar 483 milyar dolar oldu. Bu da bize tesislerimizi daha iyi fiyatlara satabildiğimizi gösteriyor. Turizm sektörü ülkemizin yüzünü güldürmeye devam edecek." dedi.

TUROB’un düzenlediği etkinlik ve fuarlara da değinen Bayındır, “ 17-22 Eylül tarihleri arasında Soçi 2008 - 7.Uluslararası Yatırım Fonu toplantısına katıldım. 23-26 tarihlerinde ise Moskova’da Leisure 2008 Turizm Fuarı’na katılıyoruz” şeklinde konuştu.

TUROB’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti’nde hedefledikleri projelerle etkin rol almaya devam edeceğini söyleyen Bayındır,yemeğin ardından turizmin duayen isimlerinden Zekai Bayer'e Türk turizmine katkılarından dolayı TUROB tarafından teşekkür plaketi verildi.

2 Eylül 2008 Salı

Hizmet Sektöründe Mutfak - Servis İlişkisinin Önemi

Şaban Ali YAŞAROĞLU
İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı
Turizm Eğitimi Bölüm Başkanı




Mutfağın Gelişimi


İnsanın en temel gereksinimi beslenmedir. Bilindiği gibi beslenme ihtiyacı ilk insanla birlikte çıkmıştır. Çünkü, yaşayabilmek için herkes yemek ve içmek zorundadır. “Can boğazdan gelir”in anlamı da bu olsa gerek. Ateşin bulunmasıyla da insanların yaşamsal gereksinimi karşılayan besinlerin bir bölümü pişirilerek yenmiştir. Fakat o çağlarda hangi yöntemle pişirilirse pişirilsin, o çağın yemekleri genellikle ilkel yollarla hazırlanmaktaydı. Ancak uygarlığa açılan çağlardan sonradır ki yemek pişirmek bir sanat haline gelmiştir.

Sanat bir ustalık, hüner işidir. Günümüzün dünyasında usta bir aşçının elinden çıkan bir yemeğin, her şeyden önce titiz bir hazırlığın ve emeğin ürünü olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Yemek pişirme işleminin bir sanat haline getirilmesinin, Rönesansla hız kazandığı bilinir. Özellikle o çağlarda, yemek pişirme ve sunmada önemli atılım ve aşamalar yaşanmış ve hamleler olmuştur.

Yemek kültürü, diğer kültürler gibi ülkeden ülkeye taşınabilen bir kültürdür. Dünyanın 5 kıtasına lezzet köprüsünü oluşturma sürecini yaşamıştır. Örneğin, Osmanlı İmparatorluğu döneminde saray mutfağından birçok ülkelere yemek kültürü yayıldığı gibi; o ülkelerden de yemek kültürleri imparatorluk sarayına taşınmaktaydı. Tarih durmuyor, doğal olarak mutfak kültürü de durmuyor... Ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya durmadan yürüyor. Böylece giderek küreselleşen dünyamızın insanları, yedikleri yemeğin lezzetinden ve tadından etkilenir olmaktadır. Mesleki bilgisini ve hayal gücünü iyi kullanarak, yaratmasını ve üretmesini bilen bir aşçı ustasının elinden çıkmış bir yemekten etkilenmemek olası değildir.

Bu özelliğindendir ki, aşçılık bir sanattır. Geçmişte pek önemsenmeyen bu mesleğin insanları, bugün çok önemli kişiler olmanın gururunu yaşıyorlar. Günümüzde, itibarlı ve pahalı elemanlar olmuşlardır. Bu mesleğin insanları, uluslararası düzeye çıkabilecek bir aşçılar ordusu durumuna gelmiştir.

Görüldüğü gibi; damak tadına hitap eden yemeklerin üretim yeri olan mutfak sanayisinde büyük değişimler ve gelişmeler yaşanmaktadır.

Türk Mutfağı

Türk mutfağı, bir halk mutfağı özelliğini taşır. Türk mutfağının kendine özgü çerez, yemek ve tatlıları boldur. “Aşhaneler ve Tabhaneler” gibi halkın gıdalandığı mekanlarla meşhurdur.

Çok değişik ülkelerin mutfaklarından mutfak kültürü taşındığı gibi, Türk mutfağının şişkebabı, dolması, tandırı, piyazı, karnıyarığı, imambayıldı ve pastırması, baklavası ve helvası aynı dilde dünyanın birçok ülkesinde hala anılmaktadır. Diğer ülkelerin mutfaklarında yaşanan değişim sürecinde de, Asya’da doğan Türkiye’nin mutfak kültüründe de zaman içerisinde gelişmeler, yanısıra değişimler söz konusu olmuştur.

Uygarlıkların beşiği Anadolu’da yerleşmemiz ve bütün bu uygarlıkların mirasçısı olmamızın etkileri zamanla mutfak kültürümüze de yansımıştır. Öylelikle Anadolu’da yayılan lezzetler ve yemek kültürümüz, giderek tüm Akdeniz ülkelerine yayılmış ve tohum bırakır olmuştur.

Mutfağımızın ve soframızın daha da güzelleşmesi, kalitesinin yükselmesi, estetik ve sanatsal görünümünün renklenmesi, lezzet ve tat yönünden insanların etkilenmesi ve Türk mutfağını dünya insanının damak tadına layık bir düzey ve beğeninin kazandırılması için yeni ufuklar açmamız gerekmektedir. Hedefte, Türk mutfak kültürüne değer taşıyıcı katkılar amaç ve ilke edinilmelidir.

Geçmişten gelen ve aşçılarımızın hünerli ellerine emanet edilen bu geleneksel Türk mutfak ve sofra kültürümüze karşı gerekli duyarlılığımızı göstermeliyiz. Böylesi bir anlayış ve bilinçle, geleneksel mutfak kültürümüzü korumalı ve hamburger, lahmacun, fastfood gibi yiyeceklerden daha fazla etkilenmemesi için kendi öz yemeklerimizin zenginleşmesine önem vermeliyiz.

Daha açık bir deyimle; Türk mutfağı ve yemeklerine güncel yaşamın koşullarına yeni bir çehre kazandırmalı ve yeni yemek reçeteleri üretilmelidir.

Böylece, dünyada ilk sıralarda yer almalıyız. Türkiye, turizmden önemli beklentisi olan bir ülkedir. Bu nedenle, geleneksel Türk mutfak sanatını mutlak geliştirmeliyiz. Günümüzün sağlık koşullarına, zevkine uygun bir mutfakla turisti midesinden yakalamayı hedeflemeliyiz. Türk mutfak sanatının uluslararası itibarının her geçen gün yükseltilmesi, turizm sektörümüzün başarısı için en önde gelen koşullardan biri olarak görülmelidir.

Servis

Servis, yabancı kökenli bir sözcüktür. Servisin tam karşılığı hizmettir. Servis bölümü, temeli hizmet üretimine dayanan bir bölümdür. Servis, yiyecek ve içeceklerin uygun malzemeyle ve uygun biçimde konuklara sunulma işidir. Bu işi yapan güler yüzlü, temiz, mesleğe ilişkin bilgi ve becerilere sahip ve insana hizmet etmekten mutluluk duyabilen nitelikli elemanlara servis elemanları denir.

Yiyecek içecek endüstrisinde servis, kurallara uygun hizmet yapıldığında, yemeğin değeri artar ve konuğun memnuniyeti kazanılmış olur. Onun için “iyi servis eşittir, kurallara uygun servis” boşuna denmemiştir.

Deneyimli aşçı ustaları “iyi bir yemeğin hazırlanışı mutfakta değil, malzeme alımında başlar” derler. Bu görüş doğrudur. Ama “iyi bir servisle tamamlanır” deyimi de doğrudur. Mutfakta özenle hazırlanmış bir yemek, kurallara uygun servisi iyi yapılmazsa müşterinin damağında gerçek tadını bırakmaz. Değerinden çok şey kaybeder. Halbuki yemek kötü bile olsa iyi bir servisle kabul ettirilebilir. Bir servis elemanı, yemeği yemek masasına getirmeden önce onu iyi tanımalı, nasıl ve ne emekle hazırlandığını iyi bilmelidir.

Bir restorandaki servisin türü o restoranın niteliğini belirler. Bu nedenle ideal servis personeli, bulunduğu kademenin gerektirdiği bilgi ve becerilere hatta daha fazlasına sahip olmalıdır.

İşte tarihçesi nerede ise 3 bin yıl öncesine dayanan serviste günümüzde kendine özgü nitelikleri olan bir sanat halini almıştır.

Mutfak&Servis İlişkisi

Tarihsel gelişimiyle yemek pişirmek ve sunmanın bir sanat haline gelmesi sonucu, mutfak ve servis olgusu da ortaya çıkmıştır. Biri yemekleri hazırlayıp pişirenler, diğeri ise hazırlanan bu yemekleri insanlara sunanlar. Böylece yemeği pişirene “aşçı”, pişirilen yemeği müşteriye sunana da “servis elemanı” yani “garson” adını almış oldu.

Böylece, dünyada ticari mutfakların yaygınlaşması ile mutfakta çalışanlarla salonda hizmet üretenler arasında görevlerinin gereği olarak ilişki ve iletişimin sağlıklı yürümesi zorunlu hale gelmiştir. Bu zorunluluğun nedeni ise, aynı kişiye yani müşteriye ortaklaşa hizmet etmeleridir. Bu özelliğinden ötürü bu iki birimin iş görenlerinin, müşteriye hizmet sunmada ortaklaşa bir sorumlulukları söz konusu olmaktadır. Çünkü, birisinin hata ve yanlışı diğerine de yansıyacaktır.

İşte mutfak ve servis ilişkisi denince; bu iki bölümün iş görenleri arasında doğrudan doğruya ilişki gerektiren ve müşterilerine hizmet etmeleri konusunda ortak sorumlulukları bulunan bölümler olarak görülür.

Eğer, bir işletmenin bünyesinde kurulu yeme-içme bölümündeki hizmetler iyi yürümüyorsa, orada mutfak-servis ilişkisinin düzenli olmaması ve standartların oturtulmamış olmasından aranmalıdır.

Bu durumda, gerek mutfak gerekse servis elemanları, kademe kademe herkes bütünüyle sorumludur. Fakat, en büyük sorumluluk mutfağın ve servisin yani her iki bölümün en üst düzey yöneticileri olmaktadır.

Bu nedenle mutfak-servis arasındaki ilişki ve iletişim esnek ve karşılıklı güvene dayandırılmalıdır. Çünkü, hiçbir mutfak tek başına gereksinim duyulan önderliği yerine getiremez. Örneğin; aşçı tarafından damak zevkine uygun pişirilmiş ve sanat estetiğine göre tabakta düzenlenmiş bir yemeği, salon elemanı tarafından bu emeğin hakkını mesleki ve servis kurallarına uygun ve uyumlu bir biçimde müşteriye sunulmamış ise, müşteri memnuniyetinin sağlanması zor olacaktır. Bu durumda, müşterinin gözünde yalnız servis elemanına değil, mutfaktaki aşçının alın teri ve göz nuru emeğine de olumsuz yansımaları olacaktır.

Bu nedenle, birer pazarlamacı ve satış elemanı durumunda olan salonun iş görenleri, müşteriye sunacakları tabakların içeriğindeki yiyecekleri iyi tanımalı ve hizmet kurallarına uygun bir görevi eksiksiz yerine getirmenin gayreti içinde olmalıdırlar.

Söylemek istediğim; servis elemanı yani garsonlar mutfaktan çıkan her ürünün müşterinin beğenisini kazanmasında, yaptığı hizmetin kalitesine bağlı olduğuna inandırmalıdır. Hizmet sektöründe “kalite” satın alınabilecek bir şey değildir. Bu sektörde “kalite”, işgörenler sayesinde ulaşmanı gereken bişeydir. Kaliteyi yükseltme aşamasında işgören servis elemanları, alın terlerini katmadıları sürece başarılı olma olasılığı zayıftır.

Bu bakımdan servis elemanları birer satıcı olduklarından, satış teknikleri ve bu sahadaki bilgileri sürekli geliştirilmelidir. Amaca ulaşmak için “İşbaşı Eğitim”in gerekliliği unutulmamalıdır. Gerek mutfakta, gerekse servisteki hizmet standartlarının, profesyonel yönetim anlayışının yerleşmesinde “İşbaşı Eğitim”inin ne denli önem taşıdığı gözardı edilmemelidir.

Gerek salon-mutfak ilişkisinin uyumluluğundan, gerekse elemanlarının eğitiminden her iki bölümün üst düzey yöneticileri olan başaşçı ve servis müdürü yükümlüdür. Her ikiside kendi aralarında kuracakları ahenk ve işbirliği ve ortak sorumluluk duyma anlayışlarını kendi kademelerine de yansıttıkları ve örnek oldukları ölçüde başarılı olurlar.

Bu amaçla sorumluluklarını taşımakta oldukları elemanlarına sağlıklı bir salon-mutfak işbirliğinin işletmeye getireceği kazanç ve yararlarını bilinçli olarak işlemek ve onları sürekli eğitmenin sorumluluğunu taşımaktadırlar.

Mutfakta ve salonda işgörenler, eğitilmiş olarak doğmamışlardır. Ama eğitildikleri ölçüde üretmede ve yaratmada başarılı olacaklardır. Yeterki onlara damak zevkini veren yemekleri pişirmek ve bu hazırlanan ürünleri çağdaş servisin yöntemlerine uygun biçimde konuklarına sunmak için eğitildikleri hatırlatılsın.

Onların öğrenme tutkusunu canlı tutmaya özen gösterilmelidir. Onlara her iki bölümün hizmet bütünleşmesini ve ekip çalışmasını başarılı kılma yönteminin geliştirilmesinde duyarlılık gösterilmelidir. İşgördürenlerce, işgörenlerin hergün gelişmeye ve öğrenmeye açık oldukları bilinmelidir.

Büyük devlet adamımız İsmet İNÖNÜ’nün deyimiyle “İnsan hemen hergün gelişen, ileriye açılan bir varlıktır” sözü iyi kavranmalıdır. Az önce ifade ettiğim gibi, mutfak ve salonun yöneticileri, birer eğitici durumundalar. Öğretecekleri ise, mesleki kurallara uygunluğu tartışılmaz olmalıdır.
Ancak, işgörenlerin ufkunu genişletmeye çalışırken, işgördürenlerde kendi ufuklarını ve mesleki bilgilerini her geçen gün tazeleyerek geliştirmelidirler.

Mutfakta ve serviste iyi bir yönetici, yetenekli ve performansı yüksek bir ekibi oluşturarak sevgi, saygı ve güvene dayalı bir üretim ve hizmet çalışmasının düzenini kurabilen kişiler olmalıdır.

Yönetim bilgisi ise, bu bilginin türetebilme ve kullanılma ustalığıdır.


SONUÇ OLARAK;

Mutfak-servis ilişkilerinde olası olumsuzluklardan ortak sorumluluk bilincinin paylaşılmasına özen gösterilmelidir. Salon-mutfak elemanları arasında, hizmeti aksatacak olumsuz davranışlar söz konusu olamamalıdır. Özellikle, mutfak elemanları servis elemanlarına göre çok daha ağır koşullar içerisinde görev yapmaktadırlar.

Çünkü, mutfağın çalışma ortamı salonun rahatlığından farklıdır. Ancak, servis elemanları da pek rahat sayılmazlar. Yüzyüze bir hizmette değişik yapıdaki insanların tümünü memnun etmek ve sevindirmek pek kolay ve olası değildir. Çünkü beğeni kazandırma zor bir iştir. Yapılan işin özelliğine uygun, aşçılar ve servis elemanları ortak görevlerine karşı taşıdıkları sorumluluklarının bilinci içinde olmalıdırlar. Böylece bir anlayış ise mutfak ve salondakiler arasındaki uyum ve ahengin havasını olumlu olacak ve mutfaktan çıkacak ürünle salonda üretilecek hizmetin standartlarında da bütünsellik sağlanmış olacaktır.

Doğal olarak böylesi bir anlayış sonucu hayata geçirilecek olan hizmet, konukları memnun kılacaktır. Haliyle konukların memnuniyetleriyle de işyerinin itibarı ve de gelirinde artışlar olacaktır. Bu nedenle salon ve mutfak elemanları ikiz kardeşlere benzemektedir.

Bu özelliğinden ötürü birbirine karşı anlayışlı ve hoşgörülü olmak zorundadırlar. Karşılıklı yardımlaşma ve işbirliğinin sorumluluğuna inanmalılar ve inandırılmalıdırlar. İnanmak ve inandırmak ise eğitimle gerçekleşmektedir.

Her mesleğin bir acemilik dönemi vardır ve bu mutfak ve salonda işgörenler için de geçerlidir. Ancak, bu yeni ve genç işgörenler, eskilerinin kendilerine içtenlikle aktaracakları deneyim ve birikimlerinden yararlanarak ustalaşacaklardır.

Öylelikle yetişecek yetenekli elemanlarımız sayesinde dünyanın 3 büyük mutfağından biri olan Türk mutfak kültürünü evrenselliğe taşıyacaklarına yürekten inanıyorum.

Bu inancımı 60 yıl öncesinden, mutfağın ve servisin bir mensubu olmanın onurunu ve gururunu duyarak söylüyorum.

29 Ağustos 2008 Cuma

Hisarcıklıoğlu:”Turizmde yatırımcılar kar edemiyor”



Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, turizmde işlerin iyi olduğunu ama yatırımcıların kar edemediğini, bunda en önemli faktörlerden birisinin değerli YTL ve düşük kur olduğunu kaydetti.

Hisarcıklıoğlu Antalya Ticaret ve Sanayi Odası'nın (ATSO) Ağustos ayı olağan meclis toplantısında yaptığı konuşmada, Antalya'nın turizmdeki başarısını başka illerin duyması halinde kıskanacaklarını belirtti. Türkiye genelinde yılın ilk altı ayında turist sayısı yüzde 16 artarken, Antalya'da yüzde 23 arttığına işaret eden Hisarcıklıoğlu, bu artıştan Antalyalılarla birlikte kendisinin de gurur duyduğunu, bu başarıda Antalya'nın pazar çeşitliliğini yaratmasının rol oynadığını ifade etti. Hisarcıklıoğlu, batı ülkelerinden gelen turist sayısı azalırken, Rusya başta olmak üzere kuzey ülkelerinden gelen turist sayısının artmasıyla bir denge oluşturulduğunu belirtti. Ülke genelinde yatırım teşvikleri yüzde 4 oranında azalırken, Antalya'da yatırım teşviklerinin yüzde 116 oranında arttığına dikkati çeken Hisarcıklıoğlu, bu başarıya rağmen, turizmdeki en önemli sorunun "kar edememe sorunu" olduğunu, kar olmazsa yatırım olmayacağını ve yeni istihdam alanları açılamayacağını kaydetti. Turizm sektöründe karlılığın artması gerektiğini vurgulayan Hisarcıklıoğlu, şöyle devam etti:

"İş var, kar yok. Petrol fiyatlarının artmasıyla beraber uçuş maliyetleri de arttı. Bu bütün dünyada böyle. Öteki taraftan en büyük sorunlarımızdan biri değerli YTL ve düşük kur. Bu, bizim rekabet gücümüzü azaltıyor. Ülkede enflasyon var. Tekrar çift haneli enflasyona döndük, ama her ne hikmetse, bir türlü anlayamadığımız şekilde değerli YTL her gün daha da değerleniyor. Değerli YTL kimin işine yarıyor? Herkesin işine yarıyor. Değerli YTL kimsenin işine yaramıyor. Sanayicinin işine yaramıyor. Turizmcinin işine yaramıyor. Onun haricinde herkes memnun. Ama bu sahte cennet. Bunu geçmişte yaşadık. Bu sahte cenneti normal hale getirebilmek için, enflasyon belli bir oranda artıyorsa, ya girdi maliyetlerimizin düşmesi, ya da dövizin belli oranda artması lazım."

Değerli YTL ve düşük kurun sıkıntısını herkesin bildiğini de bildiren Hisarcıklıoğlu, "Bunun sıkıntısı, yüksek cari açık riskidir. Bunu herkes kabullenmiş durumda. En son başbakan yardımcımız yüksek cari açık riskine karşı ne yapılabilir diye herkesin fikrini soruyor" dedi. Düşük kurun veya değerli YTL'nin başlıca sorunu olan cari açığı finanse etmek için her türlü şartlara katlanıldığına değinen Hisarcıklıoğlu, "Bunun maliyeti size, unutmayın. Onun için karlar minimize oldu. Girdilerimiz en az enflasyon oranında artıyor, ama karımız artmıyor. Karımız artmayınca eskiyen otellerimizi nasıl yenileyeceğiz?" diye konuştu.

"Yatak kapasitesiyle turist sayısını dengelememiz lazım"

Şubat ayında Antalya'nın Manavgat ilçesinde konakladığı 5 yıldızlı otelde müşterilerin üç öğün yemek dahil 30 euroya tatil yaptıklarını vurgulayan Hisarcıklıoğlu, Antalya'da konaklama sektöründe bir kapasite fazlalığı sorunu olduğunu da belirtti. Hisarcıklıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kapasite fazlalığını turist artışıyla giderebiliyorsak mesele yok. Ama arz fazlası olduğunda rekabet oluyor, fiyatlar aşağıya çekiliyor. Mart'ta Manavgat'daki eski oda başkanımızın otelindeydik. 'Kaça veriyorsun' diye sorduğumuzda 30 euro dedi. Üç öğün yemek dahil. Aynı otelin eşdeğeri Yunan adalarında neredeyse 10 misli fiyatla satıyor. Bir taraf 300 euro, bir taraf 30 euro. Kim kar ediyor? Biz kar etmiyoruz bu işten. Hızla artan arzla talebi dengelememiz lazım. Sunmuş olduğumuz yatak kapasitesiyle turist sayısını dengelememiz lazım. Onun için de planlama yapmamız lazım. İşte teşvik dediler bu bela başımıza geldi. Teşvik çıkarken (Yapmayın, bu iş yanlış) dedik. Sonunda dediğimize herkes geldi. Eğer teşvik verilecekse, sektörel, bölgesel ve proje bazlı olması lazım. Bütün dünya böyle yapıyor."

"Kadın girişimci oranı toplam girişimcilerin yüzde 7'si"

Türkiye'deki 1 milyon 300 bin erkek girişimciye karşılık, kadın girişimci oranının toplam girişimcilerin ancak yüzde 7'si olduğuna işaret eden Hisarcıklıoğlu, "Bu ülke kalkınacaksa, gelişecekse, insanları zengin olacaksa, girişimciler sayesinde olacak" dedi.

Türkiye'nin en önemli sosyal sorununun işsizlik olduğunu vurgulayan Hisarcıklıoğlu, şöyle devam etti:

"Ülkemizde 2,5 milyon insan işsiz. 2 milyon 700 bin kişi de artık iş aramıyor, umudunu kaybetmiş. Her yıl ilave 700 bin genç geliyor. 2025'e kadar bu böyle devam edecek. Eğer bu insanlara iş bulamazsak, yarın oturduğumuz evlerimiz bize hapishane noktasına gelir. Peki bunlara iş bulabilmenin yolu nereden geçiyor? Yeni iş imkanları açmaktan geçiyor. Erkeklere bu noktada epey yük yüklenmiş. Şimdi sıra kadınlarda. Haydi bakalım, yarı yarıya gelelim ki, bu masayı hep beraber kaldıralım diyoruz. Türkiye gelişecekse yeni girişimciye ihtiyaç var. Girişimcilerin içindeki kadın oranı yüzde 7, çok düşük bir oran. Bunu yukarı doğru çıkartmamız lazım. Bu nedenle kadın girişimcilerimizi rol model olarak ön plana çıkararak, teşvik etmemiz lazım."

Kullanılmayan ikinci potansiyelin genç girişimciler olduğunu, gençleri girişimcilik konusunda heveslendirmek, önlerini açmak gerektiğini söyleyen Hisarcıklıoğlu, "Kadın ve gençlere pozitif ayrımcılık yaparak girişimciliğe özendirmeliyiz. Gençlerimizi bizzat teknolojik alanlara yönlendirmemiz lazım. En az sermaye isteyen, en çok kar getiren sektör teknoloji. Bunu yapabilirsek Türkiye önümüzdeki dönemde karlı çıkar" dedi.

Hisarcıklıoğlu, TOBB'un gelecekte genç girişimcilere yönelik bir etkinliği olacağını da sözlerine ekledi.
Kaynak:Dünya Gazetesi

22 Ağustos 2008 Cuma

Çınar’da Ramazan bu kez başka!






Çınar Hotel, bu yıl büyük Ramazan davetlerine yönelik
özel iftar mönü seçeneklerine ağırlık veriyor.
Ama dileyen konuklarını yine La Delicatesse Restaurant’ın terasında,
denize ve havuza karşı ağırlıyor.






Daha küçük gruplar ve özel iftar yemekleri için düşünülen ikinci seçenek ise La Delicatesse... Yalnız rezervasyon yaptırmak şartı ile! Bu kez yaz akşamlarına rastlayan Ramazan’ın keyfini iftarda çıkartmak isteyenler için Çınar Hotel’in terası mükemmel... Son derece dingin, karmaşadan uzak... Masalara iftar tabağı ve çorba servis ediliyor... Mönüden mevsim zeytinyağlılarını ya da salata çeşitlerinden birini seçmek mümkün... La Delicatesse Restaurant’ın mönüsünde iftar ruhuna uygun ana yemek alternatiflerinin başında ise Kuzu Şaşlık ve Çiftlik Kebap geliyor. Karamelize soğan soslu Biftek Madalyonları, taze kekik soslu Kuzu Pirzolası ile mantar soslu Izgara Fileminyon da hemen onları izliyor... Izgarayı tercih edenler için ise köfte ve piliç seçenekleri göze çarpıyor. Tatlılara gelince; fırın sütlaç, şekerpare klasikler belki ama Cappucino’lu Creme Brulee, Maldiv Rüyası ve Dondurmalı Profiterol tercihlerinde farklı olmayı sevenlere göre!..

Adres: Fener Mevkii 34149 Yeşilköy/İstanbul
Tel: 0.212.663 29 00 (pbx) Web: www.cinarhotel.com.tr

TUROB’un 37. ve ÇINAR Otel’in 50.Yılı Muhteşem Bir Yaz Balosu ile Kutlandı


TUROB'un Çınar Oteli'nde gerçekleştirdiği ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da katıldığı baloda TUROB 37'nci, Çınar Otel ise 50'nci yaşını kutladı. Geceye Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Tanıtma Genel Müdürü Cumhur Güven Taşbaşı, İstanbul Turizm Atölyesi Koordinatörü Mimar Tülin Ersöz ile birlikte turizm sektörünün önde gelen isimleri katıldı.



SKAL Başkanı Kemal Özyiğit'in açılış konuşmasını yaptığı gecede daha sonra sahneye davet edilen TUROB Başkanı Timur Bayındır, “Turizmci eşi olmak zordur. Bu nedenle geceye katılan tüm turizmcilerin eşleri olan hanımefendilere teşekkür ediyoruz. Bu güzel mekanda sözlerime; Siz değerli dostlarımızı aramızda görmekten duyduğum büyük mutluluğu ifade ederek başlamak istiyorum. Gecemiz, senede bir gün de olsa, eşlerimizle birlikte olmamız, hem kaynaşmamız, hem de, beraber eğlenebilmemiz için bir sebep oluyor. Vali Yardımcımız Sayın Cumhur Güven Taşbaşı, İstanbul'dan ayrılıyor. Ama, bizlerden ayrılmıyor. Ankara'ya atanarak, Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürü olarak görevine başlıyor. Kendisine, yeni görevinde başarılar diliyoruz. Sizlerin de bildiği üzere, yıla çok iyi başladık. Yılsonunda, ülke genelinde, 25 milyon turist sayısını geçerek, 20 milyar dolara yakın döviz girdisini sağlayacağımıza inanıyor ve hedefliyoruz. Hedeflerimize ulaşmada, çok büyük bir özveri ve çalışma gerçekleştiriyoruz. Her zaman yanımızda olarak, sektörümüze çok büyük katkılar sağlayan Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay ile Bakanlığımızın değerli çalışanlarına teşekkür ediyoruz. Valiliğimiz, Emniyet Müdürlüğümüz, yerel yönetimlerimiz, huzurlu bir kent ortamı için 24 saat çalışarak üstün gayret gösteriyor. Kendilerine bir kez daha, sizlerin huzurunda sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. İstanbul Destinasyonu başta olmak üzere, diğer destinasyonlarımızı uluslararası fuarlarda tanıtmak için daha yoğun işbirliği içerisinde el ele vermemiz gerektiğini düşüyorum. Özellikle, İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olacağını, katılacağımız uluslararası fuarlarda daha etkin tanıtmalıyız. 2010 yılında, kentimizde gerçekleşecek olan kültürel ve sanatsal etkinlikleri öyle güçlü tanıtmalıyız ki, yurtiçi ve yurtdışından daha yoğun misafir gruplarımızı ağırlayabilelim. Söylenecek çok şey var. 44 yıldır turizm sektörüne hizmet veren bir kişi olarak, Türk turizminin çok güzel yerlere geldiğini söyleyebilirim.
Bunda, Birliğimizin katkıları da yadsınamaz. Bugün burada, siz dostlarımızla birlikte, TUROB'un 37'inci yılını birlikte kutluyoruz ve çok mutluyuz. TUROB'u, 37 yıl önce kuran ve bugüne kadar emeği geçen herkesi gönülden kutlayarak, teşekkür ediyorum. Her zaman yanımızda olan ve sektörümüze büyük katkılar sağlayan sponsorlarımız, Metro, Efes Pilsen, Yurtiçi Kargo, Ecolab ve Boyut Yayın Grubu'na huzurlarınızda tekrar teşekkür etmeyi bir borç biliyorum." diyerek sözlerini tamamladıktan sonra Bakan Ertuğrul Günay'ı kısa bir konuşma yapmak üzere mikrofona davet etti. Bakan Günay da geceye katıldığı için son derece mutlu olduğunu ifade etti.


Gecenin en renkli masalarından birisi...Maxi Haber Genel Yayın Yönetmeni Aykut Altındağ ve Maxi Haber Haber Müdürü Aslı Özek Altındağ, diğer gazeteciler ise Serap Girgin Baykal ve Tanju Baykal, Gönül Yıldırım, Yazgülü Aldoğan, Çınar Hotel PR Yönetmeni Hülya Akyurt ve ALEM Dergisi Editörü Serdar Baskın ve ekibi.

İstanbul'a ilk geldiği yıllarda İstanbul’da sadece Hilton ve Çınar Hotel'in bulunduğunu söyleyen Bakan Günay TUROB'un 37'nci, Çınar Hotel'in de 50'nci yılını kutladı. Bakan Günay konuşmasının ardından Çınar Hotel Genel Müdürü Esen Çetingil'e TUROB tarafından hazırlanan plaketi verdi.